KARA VEBA KANDA GÜMÜŞ VE DEMİR !
KARA VEBA,KANDA GÜMÜŞ ve DEMİR !
Eski dönemlerde sağlık problemlerinin çözümünde gümüş sıklıkla kullanılan bir şeydi.
Gümüşün faydaları Jül Sezar döneminden beri biliniyordu ve Romalılar, küçük gümüş parçacıklarını yanıkları, kesikleri ve yaraları tedavi etmek için; Grekler ise şarabı su ve şarap kaplarını bakterilerden temizlemek için kullandılar.
Kimileri bunu dünya üzerinde yaşanan gelmiş geçmiş en büyük doğal afet sayar. tahmin edilen rakamlara göre 75 milyon kişi bu hastalık nedeniyle ölmüştür. 14.yy'în ortalarında Avrupa ve Asya'yı alt üst eden veba, dünya tarihine şekil veren en önemli olaylardan birisi olarak kabul ediliyor.
Kimileri bunu dünya üzerinde yaşanan gelmiş geçmiş en büyük doğal afet sayar. Tahmin edilen rakamlara göre 75 milyon kişi bu hastalık nedeniyle ölmüştür. 14.yy'în ortalarında özellikle Avrupa'yı alt üst eden veba, dünya tarihine şekil veren en önemli olaylardan birisi olarak kabul ediliyor.
1348-1350 yılları arasında Avrupa nüfusunun üçte birinin yok olmasıyla sonuçlanan insanlık tarihinin en büyük salgını. black death de denmektedir. etiyolojik olarak yersinia pestis bakterisinin fareler tarafından taşınmasıyla yayılmıştır.
İtalyan bir vakanüvis olan Agnolo Di Tura, salgından şöyle bahseder;
"yüzer yüzer öldüler, hem sabah hem de akşam ve hepsi hendeklere atıldı ve toprakla örtüldü üzerleri. kısa sürede hendekler dolduğu gibi, daha fazla hendek kazıldı. ben, agnolo di tura... 5 çocuğumu ve karımı kendi ellerimle gömdüm... ve çok daha fazlası öldü ve herkes inandı ki, dünyanın sonu gelmişti."
"siena'da ölüm mayıs ayında başladı. merhametsizce ve vahşice... bu acıyı gören herkes şaşkına dönmüştü. bu iğrenç gerçeği dillendirmek imkansızdı. gerçekten bu vahşeti görmeyenler kutsanmış sayılabilirlerdi. vebaya yakalananlar çok çabuk öldüler. koltuk altları ve makat bölgeleri şişti ve konuşurken öylece yere yığıldılar. baba, oğlunu terketti; karı, kocasını; kardeş, kardeşi. hastalık, solunumu ve görmeyi etkiledi. ve sonunda hepsi öldü. hiç kimse ölülerini bir başkasına gömdüremedi, ne arkadaşına ne de parasına. kendi yakınlarını kendileri gömdüler, papaz olmaksızın, kazı elemanları olmaksızın. siena'da büyük hendekler kazıldı, derin hendekler. ve ölüler, toplu toplu atıldılar o hendeklere ."
İlginç ki doğu avrupa kara ölümden etkilenmedi, demografik yapıda pek bir değişiklik olmadı.
Bu kadar insanin ölmesi sonucu, zenginler is yaptıracak adam bulamamaya başlamış ve fakirlerin (ozellikle koylulerin), ekonomik koşulları iyileşmiş,hem de, is gücüne ihtiyacı azaltacak teknolojiler geliştirilmiş.tarımsal üretim de, ayni motivasyonla, hayvancılığa kaymış.
Yani işin özü feodalizmin sonu gelmiş.
Peki bir parantez açarak '' sümer patronlarına baktığımızda kim bitkilerden,kim hayvancılıktan sorumlu idi?''
Enki bitki ve tarımdan,Enlil hayvan/Hayvancılıktan sorumlu değil miydi?
Kapa parantezi devam...
40 gün karantina, Fransızca'da 40 sayısı quarante = karantina kelimesinin kökeni olabilir.
Mesela Türk kültüründe yeni doğum yapmış bir kadının yanına bir iki kişi hariç kırk gün boyunca kimse girip çıkmaz. Bu durumun sağlık gerekçeleriyle bir bağlantısı olduğu açıktır. Ayrıca bu süre çocuğun kırkının çıkması anlamına da gelir.
14. yüzyıla geldiğimizde Kara Veba salgını Avrupa’da yaşayanların %25’ini katlederken, tek etkilenmeyenler çingenelerdi.
Sebebi ise çingenelerin gümüşü enjekte edilebilir hale dönüştürüp, damar yolu ile vücuda vermeleriydi.
Gümüşün ilk antibiyotik madde olduğu düşünülmektedir. Tarihte gümüş metal yaprağı bir sargı bezi olarak kullanılmış. Gümüş, neredeyse enfeksiyon kontrolünün kritik olduğu her yerde, bandajlardan yanık tedavisinde kullanılan ilaçlara kadar sağlık ürünlerinde çok geniş spektrumda antimikrobiyal özelliliğinden dolayı kullanılmaktadır.
Peki, gümüş hangi özelliğinden ötürü insanlar katledilirken, çingeneleri vebadan dahi koruyabildi?
Gümüş iyonlarının en önemli özelliği, antibakteriyel olmasıdır ve düşük toksik özelliğe sahip olduğundan dolayı, üzerinde mikroorganizmaların bağışıklık kazanamadıkları ağır bir metaldir.
Bunun yanında gümüş elementi, antibiyotik özelliği gösterir ve bakteriyel enfeksiyonlarda, yanıklarda, yaralarda, kronik ülserde kullanımı oldukça faydalıdır. Gümüş elementi kolay reaksiyona girebilen bir metal olduğundan dolayı, zehri de hemen belli eder.
Doktorlar gümüşün faydalarını biliyorlar ve hastalarına eğer sağlıklı olmak istiyorlarsa gümüş tabaklarda ve gümüş çatal bıçak kaşık kullanarak yemek yemelerini tavsiye ediyorlardı.
Geçmişte Persler, Yunan ve Romalılar, gümüşün antibakteriyel etkisinin olduğunu keşfettiklerinde, gıdalarını gümüş kaplarda muhafaza
etmişlerdir. Orta çağlardaki veba salgınlarında, aristokratların yemek takımlarında gümüş kullanmalarının, vebadan korunmalarına yardımcı olduğu belirlenmiştir. Nano boyuttaki gümüşün, mikroorganizmalar üzerinde etkinliğinin olduğu belirtilmiştir
Zehirlenmek istemeyen devlet adamları da genellikle gümüşten imal edilmiş bardak, tabak, çatal vb. eşyaları kullanmaktaydılar.
Bu Gümüş partiküllerin gereğinden fazla olması nedeniyle çingenelerin çoğu argyria hastası olmuşlardı.
Argyria, vücuda aşırı miktarda gümüş alınması sonucu ciltte mavi-gri bir renklenmenin oluşmasıdır.
Gümüş bunun yanında, 450 tür bakterinin DNA’sını bozarak yok edebilen tek elementtir.
Vücutta bulunan sağlıklı hücrelerin hızlıca bölünerek çoğalmasını sağlayarak, günümüzde de halen görülen pek çok hastalığın yayılmasını engelleyebilen bir elementten bahsediyoruz.
Peki, ne oldu da gümüş hayatımızdan çıkarıldı? Madem bunca faydası var niçin bir şekilde vücudumuzun bu elementi almasını sağlamıyoruz?
Bu olayın çıkış noktası ta İkinci Dünya Savaşı dönemine kadar gider.
O dönem hastalıkların ve yaraların tedavisi için keşfedilen penisilin, sentetik olarak üretilmeye başlanır.
Ve böylece tıpta patenti alınmış sentetik ilaçlarla, büyük ilaç firmalarını çok zengin eden yeni bir çağ başlar. Bu şirketler patentini almadıkları hiçbir şeyi satamayacaklardır ve tabiatta bulunan maddeler de doğası gereği patentlenemezler(!).
Ve böylelikle içine doğduğumuz sistemin getirisi olarak gümüş bir şekilde hayatlarımızdan çıkarıldı.
Daha doğrusu tam manasıyla çıkarıldı demek yanlış olur, bir şekilde unutmamız ve onun yerine, firmaların ürettiği sentetik penisilini kullanmamız öğütlendi.
Büyük ilaç şirketleri, koloidal gümüşün ilaç satışlarının önünde engel oluşturacağının farkındaydı.
Bu sebeple Jude Abraham Felxner yardımı ile Amerika’daki tüm tıp fakültelerinde gümüş suyu konusunun işlenmeyeceği ve bu talimata uymayan tüm profesörlerin lisanslarının elinden alınacağını belirtmişti.
Gümüş elementi, tüm bu anlatılanlardan dolayı olacak ki bir şekilde hayatımızdan çıkarıldı.
Pek çok insan şu an için gümüş elementinin sonsuz faydalarından yararlanamıyor, çünkü bunlar bize ne anlatılıyor ne de kullanmamız konusunda teşvik ediliyor.
Aksine sürekli olarak, sentetik olarak üretilen ve patentlenmiş (!) ilaçlar satılıyor. Bakalım insanoğlu bu ilaçlara (!) daha ne kadar dayanabilecek…
İçerisinde gümüş iyonu barındıran tek besin cevizdir.
Haliç Üniversitesi Fen Bilimleri Dergisi 2018,1: 119-130
DOI:Nanoteknolojide Nano Gümüşün Antibakteriyel Özelliği ;Elest İrem CANSIZ1, Sahra KIRMUSAOĞLU araştırması diyor ki;
Nano gümüşün antibakteriyel özelliğinin önemi çok eskilere dayanmaktadır ve günümüzde farklı alanlarda geliştirilmekte olup insan yaşamı için kolaylıklar sunmaktadır. Nanoteknolojide, nano gümüş parçacıklarının antibakteriyel etkisi oldukça
fazladır.
Nano gümüş, insan sağlığını tehdit eden bakteri, virüs gibi patojenik mikroorganizmalar üzerinde kolay ve kalıcı olarak etki sağlayan antibakteriyel özelliği ile dikkat çekmektedir.
Nano gümüş partikülleri (AgNPs), antibiyotiklere alternatif ilaç, sensör, spektroskopi ve kataliz olarak birçok alanda kullanılmaktadır.Hücre zarından hızla geçebilmektedir. Antibakteriyel, antivirüs, antifungal ve antimikrobik özellikler taşıdıkları için sağlık alanında önemli bir yere sahiptir.
Nano Gümüş partikülleri; bakteri ve mikroorganizmaların hücre duvarı
ve hücre zarından geçerek bakteri ve mikroorganizmanın DNA’sını inhibe eder. Bu durumda, çoğalan mikroorganizmaların üremesi engellenir.
Gümüşün etkisiyle ortaya çıkan elektronlar, hücre zarını yırtarak mikroorganizmaların DNA ve RNA’sının kendilerini replike ederek çoğalma özelliklerini yok eder. Bakteri ve mantarlar zarları bölünerek çoğalabildikleri için, zarları gümüş etkisi ile ortaya çıkan elektronlar sayesinde yırtıldığında çoğalmaları da engellenir. Böylece mikrobik aktiviteleri etkisiz hale gelir.
Dr.Sharon Moalem'in Genetik şifrenizi kırın kitabı sayfa.72'deki;
Katkı maddeleri içeren gıda ve et tüketiminin artması ile demir alımının yükseldiğinden ve hatta son 50 yılda 2 kat artması da fazla demir tüketimi adına bence manidar!
Fazla demir tüketimi başımıza bela oluyor.Fazla demir,hemokromatozu olan kişilerde kalp,pankreas ve karaciğerde biriktiğinde,oksidatif stress seviyesinin yükselmesine neden oluyor,işte bu noktada vucüt alarma geçiyor ve kelimenin tam anlamı ile çürümeye başlıyor diyor Dr.SHARON MOALEM.
Peki Gümüş ile başlayıp neden demir konusuna girdim?
Kara ölüm yıllarında varlıklı erkeklerin vebadan ölme ihtimallerinin kadınlardan ve yoksullardan daha fazla olduğunun belirtilmesi et tüketimi ve kanda demir oranının artışı ile bağlantı kurulabilir mi? Veya kadınlarda,erkeklere nazaran daha az oranda demir bulunması ve kadınların kandaki bakır oranının erkeklere göre biraz daha fazla olmasına bağlanabilir mi?
ya da fakirlerin et yiyememesi sonucu kanlarında yüksek demir olmaması ile bağlanabilir mi?
Veba'da demir eksikliği koruma faktörü sağlamış mıydı?
Bunu ben değil sizin bilinciniz/aklınız çözmelidir.
Ben sadece puzzle'in parçalarını veriyorum..!!
Vampir filmlerinde vampire neden gümüş kurşun atılır olayı da manidardır..
Savaşların kan üzerinden yürütüldüğünü zannediyorum...
Think Tank
@kaburgaadam
09.12.2019
Yorumlar
Yorum Gönder