JOHN DEE -İLK 007

JOHN DEE- İLK 007 

JOHN DEE

Doğumu: 13 temmuz 1527, Londra Ölümü: 1608 Astrolog,Matematikci,Filozof,Simyaci,Kabalacı, ve Kralice 1. Elizabeth'in danışmanı. 13 temmuz 1527 doğan Dr. John Dee zamanının en büyük bilginleri arasında yer alır. Bir süre Kraliçe Elizabeth'in müneccimi olarak görev yapan Dee, bir çok bilimde öncülülüğüne rağmen günümüzde genelde astroloji, simya, melek majisi ve Kabala konusunda derin etütlerinden dolayı hatırlanacaktı. Henry Gillard Glindoni'nin bu 19.resmi,John Dee'ye Elizabeth I. için bir deney yaptığını gösteriyor.

Kraliçe Elizabeth,Danışmanı John Dee'ye dayanarak büyük siyasi kararlar aldı.Dee'nin Kod adı 007 idi,tanıdık geldi mi? Dee,imzalarını 007 olarak atardı.
John Dee bir matematikçi, astrolog, astronom ve coğrafyacıydı ve simya, kehanet ve Hermetik felsefesine adanmıştı. Kristal aynası (Aztec obsidian) , Londra Bilim Müzesi'nde sergileniyor.

Paranormal inançlar, II. Dünya Savaşı sırasındaki stratejik kararlar ve dünya olayları üzerinde büyük bir etkiye sahipti. Hitler, Himmler, Goering, Rosenberg ve Goebbels’in okültlere ilgisi belgelenmiştir.Hitler, kendisini gören ve büyülü gelenekleriyle tanınan Avusturya'nın Braunauam-Inn şehrinde doğdu. Profesör Haushofer ile “psişik yeteneklerini geliştirmesi” öğretilen genç bir adam olarak ve daha sonra Viyana'da numeroloji, graloloji, su ilavesi, astroloji, psikokinite ve fizyodomi hakkında birçok konferansa katıldı.
Tarihsel olarak, Churchill'in mistik olana uzun süredir ilgi duyduğunu biliyoruz. 

Amerika Birleşik Devletleri'nin 28. başkanı Woodrow Wilson, Milletler Cemiyeti'ni yaratma mücadelesinde psişik Amerikalı medyum Edgar Cayce'den bir okuma aldı.

Cayce ayrıca onu başka bir "büyük savaş" konusunda da uyardı. Edgar Cayce,20.yüzyılın belgelenmiş en iyi‘Messenger’ı‘idi. Astrolog Joan Quigley'nin John Hinkley’nin Reagan’a yaptığı suikast girişiminden kısa bir süre sonra resmi olmayan “beyaz ev astroloğu” olarak imza attı.
1527'de,Büyücü,Alchemist,Hermetikist John Dee,Kraliçe Elizabeth'in danışmanı,Londra'daki Tower Ward'da doğdu. Bugün Enochian Sistemi olarak bilinen meleklerle iletişim kurma sistemini kuran idi. John Dee,elindeki gizli kod ile 1591 yılında Elizabeth I.'in en sevdiği filozofu idi.


Kraliçe Elizabeth'in astroloğu John Dee, bu yapbozun kendisine melekler tarafından dikte edildiğini söyledi.
007 olarak bilinen John Dee'ye 1560'ta Kraliçe Elizabeth ona "gözlerim" diyecekti. Melek veya "Antediluvian" Kanallı Dilleri: John Dee Enochian dilini çözdü! Yani melek dilini çözmüştü..


Numeroloji ve simya üzerinde çalışmalar yaptı ve Adem’in dilinde meleklerle konuşup sohbet etmeye yarayan okült (gizemli) şifreleri araştırdı. John Dee’nin çalışmalarından esinlenen Wilkins’in kitabı Mathematical Magick, genç Isaac Newton’un en sevdiği kitaplarındandı ve Dee’nin önsözü 17. yüzyıl boyunca geniş çaplı bir okur kitlesine ulaşmıştır. Robert Hooke, Dee’nin ölümünden sonra basılmış olan meleklere dair söylevlerini savunmuş ve hatta bunların İngiliz meclisine gönderilmiş şifreli mesajlar olduğunu belirtmiştir.
Dee,17.yüzyıl akademik okültistlerinden İngiliz Robert Fludd ve Alman Cizvit Athanasius Kircher gibi doğanın çalışması mistik “saklı bilgileri” ve aynı zamanda doğal fenomenleri açığa çıkartıp mekanik icatlar yapan 1sınıfın öncüllerindendi.Bütün bunların karışımını Newton’da idi.
Mesela Tudor zamanlarında, matematik kitapları sıklıkla “hokkabazlık kitapları” oldukları sanısıyla yakılıyordu.
Böyle mekanizmalar o günlerde doğanın görünmeyen güçlerinin toplanarak bu tip harikalar inşa ettiğine inanılan ve doğal büyü diyerek anılan geleneksel görüşle açıklanırdı. 1648 yılında, daha sonra Royal Society’yi oluşturacak düşünürleri Oxford’da bir araya toplayan John Wilkins, Matematiksel Büyü (Mathematical Magick) adında bir kitap yayınladı. Kitabın ismi “aklından bir sayı tut” şeklindeki oyunların bir derlemesi ya da numeroloji üstüne yazılmış bir eser olduğu düşüncesini uyandırıyor olabilir. Aslında kitap, kaldıraçlar, çarklar, makaralar, vidalar, saatler, rüzgâr türbinleri, hatta denizaltılar gibi çeşitli mekanizmaları anlatıyordu.
Dee, geleneksel doğal büyücülüğün adeta vücut bulmuş bir örneğidir. Kimilerine göre o, bir arketip Elizabetyan mecusî olarak, kötü ünlü kader arkadaşı Edward Kelley’nin de yardımıyla, meleklerle ve şeytanlarla konuşmak için kristal küresini kullanıyordu. Hatta Shakespeare’in, Fırtına’sındaki Prospero için John Dee’yi model almış olması olasılığı bile vardır. Fakat bilim devriminin dehaları, ondan ve onun matematik vizyonundan ciddi anlamda faydalanmışlardır.
Kralların, Kraliçelerin, Firavunların, feodal yapıların, imparatorlukların, soyluların, derebeylik rejimlerinin insanları yönetebilmesi ve ayrıca dünyaya hükmedip imparatorluklarını genişletmeleri için güce/kudrete ihtiyaçları vardı.

Bu güç ve kudret bedavaya onlara verilmiyordu.
Bu güç ve kudretin bir bedeli vardı. Neydi bu bedel?
Tanrıların istediği şeyleri vermeleri gerekiyordu.

Tanrılar ise Krallardan ve Kraliçelerden kan, gözyaşı çaresizlik, nefret, suçluluk ve köle düzeni istiyordu.
Kısacası negatif olan her şeyi onlardan istiyorlardı.
Kan ve gözyaşı karşılığında, imparatorluklara ve yöneticilerine antik teknolojilerini vermeyi vaad ediyorlardı.

‘Organik Kanallar’ aracılığı ile gönderdikleri bilgiler o kadar fazla idi ki akraba olan Avrupa Monarşileri arasında gelen bilgiler bölüştürülüyordu. Hatta gelen bilgiler kurulan Üniversiteler aracığı ile kısıtlı olan verilmesi gereken miktar dağıtılıyordu.
Gelen bilgiler sadece teknoljik bilgiler değildi, insana, doğaya ve hayvanlara ait genetik ve dna bilgileri de veriliyordu.
Bilgi o kadar fazla idi ki, dünyanın her yerinden bu bilgiyi yoğurabilecek zekadaki çocuklar seçiliyordu.

Bu bilgi akışı ise Rönesans'ı getirmişti.

Teknolojideki amaç yeniden uzaya çıkabilmekti. Nitekim uzaya çıkıldı ama sınırlı ve yakın uzaya çıkılabildi. Çünkü daha uzaklara götürecek teknoloji kaybedilmişti.

Kendi atalarının yarattığı yıkım nedeni ile donanımlarını kaybettiler.
En önemli iniş kalkış spaceport’lar. Bknz. Sina Yarımadası spaceport ( Nükleer saldırı ile yok edilmesi M.Ö 2023-2024 ve mezopotamyadaki iniş kalkış yerleri)

İnsanoğlu sadece donanımlarını değil bilincini/Şuur’unu (consciousness) da kaybetmişti.
Antik dünyanın tanrılarına ait özel teknolojik donanımlar kaybolmuştu. Hepsi değil tabi ama en azından bilim kurgu filmlerde gösterilen hayranlıkla seyrettiğimiz bazı teknolojiler kutsal tapınakların altına saklanmıştı.
Üzerlerine yapılan kutsal tapınaklar ise, bir gizleme ve koruma altına alma yönetimi idi.

Yazılı olan ve kurtarılan metinleri (İskenderiye,Babil,Mısır vs. kurtarılanlar) kendi tekellerine aldılar.Hanedanlıklar, imparatorluklar ve dünya’ya hükmeden Krallar tekellerine alanlar idi.
Tarihte özellikle geometri ile uğraşanlar (Açı, Açıölçer, Pergel, gönye), geometrinin önemini kavramış kişilerdi. Geometrinin önemi yer bulma açısından önemli idi. Gelen koordinatların, lokasyonların bulunması için geometri bilinmesi gerekiyordu.
Siz, beş-on metre toprak altındaki antik yapıları, 1800’lü yıllarda GPR (Ground Penetrating Radar) olmadan nasıl bulunduğunu, daha dorusu bu bilgiyi kimler aracılığı ile yöneticilere iletildiğini tahmin edersiniz yukarıdaki okumalardan.
Meleklerin dillerini çözdüğü iddia edilen, Alchemist, Hermetikist, Matematikçi, Geometri dahisi, Antik dünyanın bilgi taşıyıcısı ve Queen Elizabeth I.’in baş danışmanı olan John DEE gibi, Madame Blavatsky veya Edgar Cayce veya diğer okültik özel insanlar vasıtası ile kurulan temastan elde edilen bilgiler öncelikle maddeden enerji elde edilmesine yönelik bilgilerdi. Bunlar, Fosil yakıtlar, Buharlı motorlar ve ağır sanayinin gerektirdiği enerjiler sağlandı ve en son atam bombası ile final yaptı insanoğlu. Bu; bir devrin kapanması idi.

Bu devirden sonra enerjiyi maddeye çevirmek için bilgiler verildi insanoğluna. Yani çağ, update edildi.
Yeni çağda artık fosil yakıtlar değil, güneş enerjileri, rüzgar enerjileri, elektrik enerjisi, genetik bilimleri, uzay araştırmaları, AI (Yapay zeka) ve Quantum bilgisayarları üzerine çalışmalar başlatıldı.
Yukarıda belirtildiği gibi tüm bu verilen bilgilerin karşılığı gözyaşı, kaos, savaş ve kan idi. Negatiften beslenme söz konusu idi.Yönetici olarak insanların (Slave) başına bırakılan Kralların, Kraliçelerin, imparatorlukların, soyluların tek amaçları vardı ilk zamanlar.
Diğer ataları gibi Yarı-Tanrı (Melez) mertebesine çıkabilmek ölümsüzlük ve uzun yaşama sırları. Bunların hepsi denedi ve sonuç alınamadı. Daha sonra insanların başına bırakılan bu yönetimler dünyadan bedenli olarak ayrılmanın peşine düştüler ki, nedeni ise gelecekte Dünya’ya ne olacağının bilgisini, kanallar vasıtası ile geçmişten aldılar. Evet, dünya’ya bir şey olacaktı ve bu yöneticiler dünyayı terk etmeleri ve soylarını devam ettirmeleri gerekiyordu. Bunun için de Dünya’nın haricinde bir başka yerde yaşam olup olmadığı,yaşanılır olup olmadığını araştırmaları gerekiyordu. Bu nedenle fosil yakıtlı ilkel roketlerle Ay ve Mars araştırmalarına gidildi.. Yaşam bulunamadı. Yaşanılır hale getirmek ( Yapay yaşam kolonileri) için çalışmaları son sürat sürdürüyorlar.

Diğer yandan da bedenli olarak seyahat edebilecekleri/gidebilecekleri bir solucan deliği arıyorlar, portal arıyorlar.
Antik çağlarda Tanrılarının kullandığı portalları arıyorlar.
Bu portallar, Mezo-Amerika’da, Mezopotamya’da Artric veya Antarctic bölgelerinde olabilirdi ve bu nedenle yakın geçmiş savaşları yapıldı. Ama Dünya’ya ne olacağını bilen yöneticiler, bir türlü gidebilecekleri başka yer bulamıyorlardı ve buna da hala çözüm getirememişlerdi.
Kaçmaktan başka çareleri yoktu. Ya da Mezopotamya/ Kuzey-Güney yarım küre portallarından daha önce kaçan Atalarının, o portallardan tekrar gelmesi için temizlik işine girişiyorlar. Ki, Geldiklerinde bölge hazır olsun.
Bunun için başka bir hazırlık daha lazımdır, yani insanoğlunu buna hazırlamak. insanoğlu için her şeyin bir bedeli vardı.! Buraya kadar da değildi:) Terörle, savaşla, kıtlıklarla, kan ve gözyaşı ile boğulan insanoğlu için tek bir çıkış yolu bırakılıyordu. Bu yol ise, insanoğlunun demokrasiden ve özgürlüklerinden, barış ve sulh için vazgeçmeleri isteniyordu.
Yani basitçe ‘Barış’ için ‘Özgürlüklerinin’ alınması. İsyanlara son! Kendi aramızda savaşmayı artık bırakalım, Dünya insanları yeteri kadar açlıkla, terörle, savaşla yönetildi ve artık bir ortak dış düşman belirlenmeli idi.
İnsanlar kendi aralarında savaşmayı kesmelilerdi.
İnsanoğlunu başka bir sistemde yönetmek için yeni bir method uygulamaya başladılar. Çünkü başka bir sistem öngöremiyorlar, insanoğlu uyanıyor, gerçekler su yüzüne çıkıyor. Geçmişten gelen dogma’lar artık iş görmüyor yönetmek için ve yeni kurallar koymaya çalışıyorlar. Dünyadaki yöneticilerin, insanoğluna, yani yönettikleri dağınık toplumlarına yaptıkları, onların Tanrılarını hiç mi hiç ilgilendirmiyor.Çünkü özgür irade kanununu biliyorlar.
Onların ilgilendikleri, dünyada bıraktıkları yöneticilerin, Tanrılarına istedikleri Altın, acı, kan, gözyaşı ve negatif enerjinin verilmesi. Onlar için gerisi teferruat.

Firavunlar için insanların ne değeri vardı?
Veya Afrika'da Altın, Elmas madenlerinde çalışan kölelerin, efendileri için ne kadar değeri vardı?

Think Tank
@kaburgaadam

Yorumlar