KONT DRACULA / KAZIKLI VOYVODA/ VLAD İSTANBUL'DA

KONT DRACULA / KAZIKLI VOYVODA/ VLAD İSTANBUL'DA

1402 yılındaki Ankara Savaşı’nı kaybettikten sonra Osmanlı Devleti yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. Osmanlı Devleti, Sultan Çelebi Mehmet ile Siyasi birliği yeniden sağlamaya başlamıştı. Mehmet, Eflak ve Boğdan’a (Romanya) da sık sık seferler düzenliyordu. Onun vefatının ardından ise oğlu II.Murat tahta çıkacak, Eflak ve Boğdan’ı tam olarak hakimiyeti altına alacaktı.
O zamanlarda Romenler tarafından “Wallechia” olarak adlandırılan bu toprakların başında II.Vlad Dracul vardı. Yani Kont Drakula’nın babası.
Vlad Dracul II. oğullarını (III.Vlad Dracul ve Radu) Osmanlı Devleti’ne rehin olarak bıraktı. Osmanlılar'a yenilen Vlad'ın babası oğlunu rehin olarak vermişti. 1442-1448 yıllarını Osmanlılar'ın elinde rehin olarak Nif ve Tokat bölgelerinde diğer beylik şehzadeleri ile birlikte geçirdi. 1448'de İkinci Kosova Savaşı sonrasında Osmanlı desteğiyle Eflak'ın başına geçme girişiminde bulundu. Fakat kısa bir süre sonra Macaristan tarafından desteklenen Eflak voyvodası II. Vladislav tarafından yenilgiye uğratıldı ve Boğdan'a sürgüne gitti.
Bu Romen çocuklar Edirne sarayında büyük bir özenle büyük yetiştirildiler. Gelecekte Eflak ve Boğdan’ı yönetmesi planlanan III.Vlad Dracul’a da son derece iyi bir eğitim verildi. Küçük Vlad sarayda kardeşiyle birlikte koşuşturup oynadığı sıralarda kendisine çok iyi bir arkadaş edinecekti. Aynı dersleri aynı zamanlarda almaya başladığı Şehzade Mehmet (Fatih Sultan Mehmet) ile kısa süre içerisinde dost oldular. Birlikte kılıç kullanıyor, eğitim alıyorlar ve birlikte at biniyorlardı. Burada Şehzade Mehmed (II.Mehmed) ile birlikte Molla Gürani’nin derslerine katıldı.
Parantez ‘’Yine Edirne sarayında Fatih Sultan Mehmet ile aynı sarayda yetişen ve çok sonraları papalık ve Napoli Krallığının desteği ile harekete geçen Arnavutluk hâkimi İskender Bey idi’’...
Sonra bu iki gencin yolları ayrıldı. Vlad Dracul kardeşi Radu ile birlikte memleketine geri döndü ve şehzade Mehmet babasının ölümünün ardından 1451’de tahta çıkarak Sultan ilan edildi.
Vlad, 1456 yılında muhaliflerini mağlup edip idareyi eline aldı ve Fatih.Sultan Mehmet’e bağlılığını bildirdi ve Fatih de çocukluk arkadaşını resmen “Eflak ve Boğdan Voyvodası” olarak tanıyıp ona son derece geniş yetkiler verdi.
Yani Yıldırım zamanında vergiye bağlanan Eflak Prensliği’nin başına Fatih tarafından VLAD
( Kazıklı Voyvoda) getirilmişti. ( 1456).
Fakat bu bağlılık bir süre sonra bitecekti, Romenler Vlad’a baskı yapıyordu. Osmanlı’ya olan bağlılığını sonlandırmasını istediler. Yani tabandan gelen bağımsızlık isteği Vlad’ı emirlerine uymaz hale getirmişti.
Kendi halkına yaptığı zulümler kazıklara çakarak işkenceyle öldürmesi, Ülkedeki tüm dilencileri yemeğe çağırıp,ziyafet verip karınlarını doyurduktan sonra sofrayı ateşe verip hepsini yakması ile tarihe geçen III. Vlad Tepeş, pek çok filme ve romana konu olmuştur. Dracul olan soyadı Eski Romence’de “Şeytanın Oğlu” anlamına gelen “Dracula”ya dönüştürecekti. Sarayının etrafına çaktırdığı kazıklarla ve kafasına göre suçladığı insanları canlı canlı oturttu bu kazıklara. Onların günlerce can çekişmesini seyretmekten zevk aldığı için düşmanlarının kanını içtiğine dair bir söylenti hızla yayıldı. Ayrıca artık kendisinden bahsedilirken “Kazıklı Voyvoda” deniliyor, büyük bir korku duyuluyordu. İnsanları doğramak, kazanlarda kaynatmak için özel yöntemler uygulamıştı. Bir gün eşek üzerinde tesadüf ettiği bir papazı eşekle birlikte kazığa geçirtti. Dil öğrenmek için Eflak’a gelen dört yüz Macar ve Erdelli genci casus oldukları gerekçesi ile diri diri yaktı. Bohemyalı altı yüz kadar tüccarı da Pazar yerinde kazığa vurdurdu. Bunların hepsini bir şenlik havasında yaptı.
Kont Drakula ve Kazıklı Voyvoda olarak bilinen III. Vlad Tepeş 1431 yılında Macaristan'ın Segesşvar bölgesinde doğdu. Düşmanlarını (özellikle esir aldığı Osmanlı askerlerini) kazıklara çakarak işkenceyle öldürmesiyle tarihe geçen III. Vlad.
Vahşetten ve işkenceden inanılmaz bir haz alıyordu çünkü bir çeşit eğlenceymiş onun için.
Eflak ve Boğdan’daki bu olaylar istanbul’a / Fatih Sultan Mehmet’e ulaşmıştı..
Hem vergi toplamaları hem de söylentileri araştırmaları için bir elçi heyetini görevlendirerek Dracula’ya gönderdi. Kendisine gönderilen Osmanlı eçilerinin kavuklarını başlarına 3 çivi ile çivilettirmiş KONT VLAD DRACULA, hatta kazığa oturttuğu da söyleniyormuş.
Dracula çığırından çıkarak Macarlarla ittifak yaptı ve bağımsızlığını ilan ettiğini duyurdu. Osmanlı İmparatorluğu’na ve Fatih Sultan Mehmet’e kafa tutmaya başlamıştı VLAD.
Fatih, Mora ve Karadeniz sahilleri ile uğraşırken Vlad eski bağlılığını göstermemeye başladı. Artık vergilerini bizzat getirmek bir yana, hiç göndermiyordu. Kendi hükmü altındaki insanlar dahil olmak üzere çevre ülkelerin de mensuplarına zulüm etmeye başladı. Batılı kaynaklar onun işkencelerinden uzun uzun söz etmekte ve vahşi bir canavara dönüştüğünü anlatmaktadır.
Geriye dönüp bakıldığında,Yıldırım Bayezid zamanında vergiye bağlanan Eflâk Prensliği’nin başına Fatih tarafından III. Vlad (Kazıklı Voyvoda) getirilmişti.(1456)
Vlad’ın Fatih’in elçilerini kazığa oturtarak öldürmesi üzerine 1462 yılında Fatih, Eflak’a bir sefer düzenledi. Fatih, 1462 yılında Balkan seferine çıktı.
1456'dan 1462'ye kadar sürdüren III. Vlad Tepeş düşmanlarını çeşitli yöntemlerle cezalandırdı ve idam etti.
Bu yöntemler arasında en meşhuru olan "kazığa geçirme", ölümünden sonra kendisine "Kazıklı Vlad" (Vlad Ţepeş) adının verilmesine neden olacaktı. Bunun yanında kazığa geçirilenlerin kanlarını fıçılarda toplatıp şarap gibi içtiğine dair söylentiler mevcuttur. Bu Vlad'ın bir vampir olduğu efsanesine yol açmıştır.
III. Vlad Tepeş, 1459 yılından itibaren Osmanlı İmparatorluğu'na vergi ödemeyi reddetti ve Macaristan Krallığı'yla ittifak yaptı. 1460-1461 yılları arasında Tuna nehrini geçerek Sırbistan'a ve Karadeniz kıyısına kadar ilerledi. Kendi ifadesiyle 23.884 Türk ve Bulgar'ı öldürdü. 20.000 Osmanlı savaş esirini kazığa geçirdi.
Bu gelişmeler karşısında Osmanlı ordusu 1462 yılında padişah II. Mehmet komutasında Eflak voyvodasına karşı sefere çıktı. Mahmut Paşa'nın hatıratına göre çok uzun mesafeler boyunca Osmanlı askerleri içilecek bir damla su bile bulamadı. Sıcak dayanılır gibi değildi. Türk askeri Eflak'ın başkenti Târgovişte'ye ulaştığında Fatih Sultan Mehmet'in gördüğü manzara yaklaşık 5 kilometre boyunca kazıklarla dizili bir alandan geçiyordu.
Fatih, DRACULA’nın yaşadığı Poeinari kalesinde saklandığı kalenin önünde idi. Dracula’nın karısı Elizabeth’in burada kendisini kalenin yüksek duvarlarından aşağı bırakıp intihar etti söylenir. Bir süre sonra Fatih, İstanbul’u boş bırakmaya değmeyeceği kanaatine vararak yanına aldığı birliğiyle beraber geri döndü. Ayrıca yeni voyvoda olarak Dracula’nın kardeşi Radu‘yu atamayı da ihmal etmedi.
Dracula canını kurtarmak için Macaristan’a kaçmayı başarır. Kaçarken geride bıraktığı topraklardaki kuyuları zehirleyecek, ekinleri yakacak ve tüm hayvanları katledecekti.
Neticede, sığındığı Macarların, Osmanlılarla yaptığı anlaşma üzerine Vlad’ı esir etmeleri ile mesele çözüldü. Fatih voyvodalığa Radul'u getirdi ve Eflâk bir Osmanlı eyaleti hâline geldi.

Eline Türk esirleri geçince,  ayaklarındaki derinin yüzülmesini ve meydana çıkan kırmızı etin tuz ile ovuşturulmasını ve ondan sonra keçilerek yalattırılmasını emredermiş.
Kont Drakula ve Kazıklı Voyvoda olarak bilinen III. Vlad Tepeş 1431 yılında Macaristan'ın Segesşvar bölgesinde doğdu. Düşmanlarını (özellikle esir aldığı Osmanlı askerlerini) kazıklara çakarak işkenceyle öldürmesiyle tarihe geçen III. Vlad.
1455’ten itibaren Osmanlı Hâkimiyetini tanıyan Boğdan Prensliği’nin Kefe'nin fethinden sonra izlediği düşmanca siyaset üzerine Osmanlı kuvvetleri 1475 yılında Racova Savaşında yenilmesine rağmen 1476'da Boğdan'a girdi. Fatih'in bizzat başında olduğu Osmanlı kuvvetleri Boğdan ordusunu büyük bir bozguna uğrattı. Böylece Boğdan da yeniden Osmanlı hâkimiyetini tanımış oldu. Kesik başı II. Mehmed'e teslim edilen Kazıklı Voyvoda'nın mezarının yeri bilinmemektedir.
Macaristan’da yıllarca sürgün hayatı yaşadıktan sonra ülkesine dönerek yönetimi devralmaya çalışmak gibi bir hata yapınca, Fatih’in emriyle 1476 yılında Transilvanya ormanlarında öldürüldü. Bir kazığa geçirilen kellesi de İstanbul’a gönderilip ibret olsun diye günlerce sokaklarda dolaştırıldı. Vlad'ın bir vampir olduğu rivayeti Almanya, Macaristan ve Rusya'da yayıldı. Buna rağmen Romen halkı onu bir kahraman olarak görmeye devam etti.


Genç Fatih’i yetiştiren MARA DESPİNA yani MARA BRANKOVİC Ortodoks bir sırp kralının kızı idi. MARA DESPİNA’nın babası BABASI DURAD BRANKOVİÇ Priştine doğumlu olup,
annesi IRENE KANTAKOUZENE CONSTANTİNAPOLİS doğumludur.
MARA DESPİNA siyasi nedenlerden dolayı 2.Murat ile evlendirilmişti.
Yani MARA DESPİNA,Fatih Sultan Mehmet’in üvey annesi idi.
MARA DESPİNA,Fatih’in yetiştirilmesinde önemli rol oynamıştı, FATİH dört yaşında iken onunla dost olmuştu ve Fatih ile yakından ilgilenmişti. MARA DESPİNA SULTAN MURAT’ın vefatından sonra evlenmeyi reddedip Sırbistan’a geri dönmüştü, fakat 1457’de tekrar İstanbula geldi. Ömrünün sonuna kadar Fatih, MARA Hatun’a destek olmuştur. Fatih Sultan Mehmed üvey annesine Selanik'teki Ayasofya Manastırı'nı bütün haklarıyla bir fermanla bağışlamıştır. Fermanda Mara Hatun, "bütün Hristiyan kadınların hanımefendisi" olarak nitelendirilmiştir

Şimdi gelelim asıl konumuza çünkü daha konuya girmedik bu yukarıdakiler ısınma bölümü idi.
Tarihin derinliklerine yol alıyoruz,şöyle zamanda bir gezinti yapalım.
HZ İSAHavariden birisi olan ve İSA’yı öperek kim olduğunu belli eden yani bir anlamda gammazlatan, Romalıların İSA’yı tanımasını sağlayan 12 Havariden birisi olan  İŞKODRALI YEHUDA (Yahuda İskaryot) idi.
Kimdir bu Yahuda,tarihte Yahuda’yı aslında Hz.İSA’nın yerini Romalılara anlatan hain olarak biliriz.İncil’de geçer bu olay fakat aslında YEHUDA hain midir? Yoksa İSA,Yehuda’ya kendisini Ruhunu hapseden bedenden kurtarması görevini Yehuda’ya mı vermiştir?.
Bu, İncil’e göre Yehuda "sadık havari" olarak yorumlanıyor.
Klasik teolojide "Hz.İsa’ya ihanet eden ve para karşılığında onu satan havari" olarak bilinen Yehuda’nın, aslında bizzat İsa’nın isteği üzerine onu Romalılar’a ihbar ettiği tartışması başladı.
National Geographic Dergisi, "Yehuda İncili" adı verilen ve Mısır’daki bir çöl mağarasında bulunan 1700 yıllık el yazmalarını kamuoyuna açıkladı. Yehuda İncili’ne göre, İsa, Yehuda’ya, "Diğer yakın müritlerimin hepsini aşarak, beni kurban vereceksin" dedi. Kuzey Carolina Üniversitesi’nden teoloji profesörü Bart Eherman, yeni versiyona göre, İsa’nın, hem ruh hem de beden olarak hapsedilmiş olduğunu ve Yehuda’nın da fiziksel ölümün gerçekleşmesini sağlayarak İsa’nın yeryüzünden kaçışının yolunu açtığını söyledi. Gnostik gruplar tarafından tek sayfasına bir milyon dolar verileceği gri marketlerde duyurulmuş (Nisan 2006 başları), ama bu bilgi bazı gruplar tarafından bir süre sonra yalanlanmıştır (13 Nisan 2006). İsa, yahuda'ya bedeninin bu dünyadan kurtarılması gerektiğini ve ancak bedeni ölüp maddi ve bozulmuş olan bu dünyadan kurtulunca gerçek kurtuluşa kavuşacağını söylediği söylenmektedir.

Çöl mağarasında bulunan bu 1700 yıllık el yazması,satılmasında sorun çıkınca bir bankanın emanet kasasına kapatılan eski papirüs kâğıtları zamanla yok olmaya yüz tutmuş, şu an da büyük çoğunluğu silinmiştir. Orijinalinde 62 sayfa olduğu sanılan eserin 1999 yılında sadece 26 sayfası ve bu sayfaların sadece belli bir kısmı kalmıştır.
1970’lerin sonu ya da 1980’lerin başında eski eserlerin satıldığı bir çarşıda aniden ortaya çıktı. Metnin 1978’de Mısır’da, bir mağaranın içindeki terk edilmiş bir mezarda keşfedildiği düşünülüyor. Bu, Kıptice (ilk olarak eski Mısırlıların kullandığı bir dil) yazılmış bir kodeksin (eski bir kitap türü) içindeki dört ayrı metinden biriydi.

Yani Yahuda, Hz. İsa’yı ele veren havaridir. İskaryot, katil anlamına gelen Latince kökenli bir sözcüktür. Yahuda, Hz. İsa’yı ele verdiği için Yahuda İskaryot olarak anılır. İsa,son yemekte hep birlikte yerlerken şöyle dedi ; ‘Size derim ki, içinizden biri beni ele verecek’
Çok üzülen havariler telaşlanarak ‘ Ben miyim?’ diye sormaya başlarlar.
İsa şöyle cevap verir; ‘Benimle birlikte sahana ekmek banan biri, bana ihanet edecek. Tanrı’nın oğlu alnına yazıldığı için gidiyor, ama Tanrı’nın Oğlu’na ihanet edenin başına gelecekleri düşünün!
Hiç doğmasaydı onun için daha iyi olurdu.’
İşte o zaman Yahuda İskaryot ‘ Ben miyim ?’ dediğinde
İsa, ‘Ağzınla söyledin’ der.’
İncil’de şöyle geçer:
İsa daha konuşurken bir kalabalık çıkageldi. Onikiler’den biri, Yahuda adındaki kişi, kalabalığa öncülük ediyordu. İsa’yı öpmek üzere yaklaşınca İsa, “Yahuda” dedi,
“İnsanoğlu’na bir öpücükle mi ihanet ediyorsun?” — Luka 22:48

Mesela bu konu Matta 27’de ele alınmıştır.
Hikayenin devamı ise mahkeme ve çarmıh hadisesidir.

Eski, çok eski zamanlarda Game Of Thorones dizisindeki gibi ‘Demir Taht’ paylaşılamayan bir taht iken, kilden bir adam demir taht’a talip olmuş ve Taht’ı ele geçirmiş.
Yine bu taht savaşları sırasında, taht’a talip olup,taht’ı alanlardan, taht’ın kozmik bilgileri ele geçirilir.
Sümer mitolojisine göre bu bilgileri alan kişi Anzu/Pazuzu, (Pazuzu veya ZU demek " he who knows" he who knows the heavens" demek) kader tabletleri, kader bilgileri, Mısır’daki Hermes’in, Hermetik Zümrüt tabletleri gibi (zümrüt yeşil rengi ile bilgelik sembolüdür ),ya da  Tyan’lı Apollonios’a atfedilen en önemli kitaplarından biri olan “Yaradılış’ın Sır Kitabı” gibi,
kozmik tüm bilgiler tahtın diğer taliplisine kaptırılmıştı. Yani Cennette taht için savaş vardı.
İşte mesele o zamandan beri kutsal ve kutsal olmayan emanetler üzerinedir.

30 Gümüş antik sikke ya da 30 Gümüş dirhem önemli bir meseledir. Hatta dikenli taç’dan da daha önemlidir. Mesela modern çağda ‘30 gümüşü hak ediyor’, 30 gümüş laneti,30 gümüşe sattın onu lafları bu konu ile alakalıdır.Yani 30 Gümüş bir simgedir.

Neyse konumuza dönersek,
Zamanın olmadığı yere gidilip kutsal emanetlerin bulunması işi bir Sümerde Ninurta’ya verilmişti.
Ninurta/ Ninĝirsu,bu emanetleri bulup cennete getirmesi için görevlendirilir.Aksi halde Anzu demir tahtı Enlil’in elinden alacaktır...
Sümer mitinde olduğu gibi acaba ‘Çarmıh’ olayından sonra Roma valisinin Tas’ını almak için İşkodralı Yehuda’yı affettiği anın kollandığı ve kutsal tas/kase’nin alındığı ve ikinci emanetin ise yani 30 Gümüş sikkenin alınması için Kazıklı Voyvoda’nın mezarının açıldığı ve gümüş sikkelerin alındığı gibi bir mit gerçekte doğru mudur? Bu fantastik mitte, mezarının açan kişinin Yahuda İskaryot tarafından gönderilme ihtimali var mıdır? Vlad,mezarı açan kişiye babama selam söyleyin demiş midir?
Yahuda'nın hayatı geri yükleyerek kendisini Yahuda İscariot'u cezalandırdığını ve Tanrı'nın son günlere kadar yaşamasını lanetlediği söyleyen keşişler olmuş...
MS 843’te AED adlı bir keşiş tarafında yazılan bir kitapta,Tanrı'nın Yahuda'ya güneşten ve gün ışığından korkacağını ve gece dolaşacağını söylediği söylenir. Kitap, Tanrı'nın Yahuda'ya asla ölüm rahatlığını bulamayacağınızı söylediğini söylüyor. Hiçbir şey sizi veya türünüzü öldürmez, ancak karanlığı arayacak ve karanlık nemli yerlerde yaşayacaksınız. Suyu tekrar tadabileceğinizi diliyorum ama dudaklarınızı asla geçmeyecek. Ne yaptığınızı ve karşılığında neler yapıldığını hatırlayarak önünüzdeki uzun yıllar boyunca yürüyeceksiniz. Ve sonunun asla dışarı çıkmayacak yanan bir ateş gölünde olacağını bileceksin. Kitap, Yahuda'nın ilkbaharının nasıl yaratılacağını veya nereden geleceğini anlatmıyor. Ama Yahuda'nın birçok çocuğu olacak ve Yahuda ile aynı şekilde lanetlenecekleri söyleniyor.
Vampir hikayelerinde ne Transilvanyalı Kont Dracula ne de Yahuda ilk değildi.
Mesela Mezopotamya’yı dehşet içinde bırakan ve anlamı ‘’koparılmış,’’ manasına gelen Ekimmu vardı.
"Lilith", İbranilerin kutsal kitabında geçen muhtemel vampirlerden biridir...
Eski Yunanlılarda mesela,lamiae'ya inanırlardı.Lamia mitolojide Zeus'un aşığı olarak geçer..
Vampir efsanesi her zaman doğal bir fenomen olarak açıklanmıştır, diğer bir şekilde bu durum ilkel ve ilmi bilgiden yoksun insanlara açıklanamazdı. Belki de en hayret verici inanç Orta Çağ Avrupası’nda bir çok insanın ölümüne sebebiyet veren “Black Death”(Kara Ölüm) denilen VEBA hastalığının aslında vampirlerin işi olduğuna inanılmasıdır.

Sorular şunlar;
İşkodralı Yahuda zamanda seyahat edebiliyor muydu?
Peki ölümsüz müydü?
İskaryot İSA’ya ihanet ettikten sonra ruhu cehennemde sorgulanmış mıydı?
Cehennemde bir kaya’ya/Taş’a hapsedilmiş miydi?
Ruhunun hapsolması ile birlikte sonsuz zaman döngüsü burada mı başlamıştı?
İskaryot, zaman sapmasından yararlanıp mı gelmişti dünya’ya tekrar?
Yoksa İskaryot, Kazıklı Voyvoda’nın yani Dracula’nın öz babası II.VLAD’mıydı?
Neden Judas İskaryot ismi Dracula ile birlikte anılır?
İbrani Efsaneye göre Judas Iscariot neden tarihteki ilk vampirdi?
Kutsal kan izi neyi anlatır?


Dracula’nın gümüş,gümüş suyu içeren kutsal sudan ve haç’tan korkmasının sebebi yoksa yukarıda anlatılanlar mıydı?
30 Gümüş parçası geri ödendi mi?
Yoksa bu 30 gümüş ve kutsal kase ‘Sophia’ nın  yani bilgeliğin elinde mi?
 Bunu sizin fantastik hayal gücünüze bırakıyoruz.... :)

Think Tank
@Kaburgaadam

Yorumlar

Yorum Gönder