TİN-İ MAHTUM / TERRA SİGİLLATA

TİN-İ MAHTUM / TERRA SİGİLLATA 

Fatih Sultan Mehmet'in Limni'ye olan özel ilgisi;
Sadece bu adada bulunan ve panzehir etkisine sahip,veab gibi bulaşıcı hastalıkların tedavisinde kullanılan Tin-i mahtum yani mühürlü toprak...
Her yılın 6 Ağustosunda yani İsa’nın dirildiğine inanılan tarihte Limni adasının bir tepesinde dini törenle toprak çıkartılıyormuş.
Toprağın rengi kızıl,çıkartılan toprak önce yıkanıyor sonra bezlere sarılıp ağaçları asılıyormuş,ardından mühürlenip istanbul’a Saray’a gönderiliyormuş.
Kaçak olarak çıkarmaya çalışanların kellesi vuruluyormuş.
Fatih Sultan Mehmet bu toprağı Veba’ya karşı kullanıyormuş.Aynı zamanda zehirlenmelere karşı da kullanılmış.
Limni halkı, yoğun kilise baskısı olmasına rağmen Türkler’den yana olmuşlar hep.
Tin-i mahtum’ dan yapılan bardağa zehir konduğunda bardak çatlıyormuş..
Vebadan korunmak için de toprak bir miktar Fatih'in yemeklerine katılıyordu. Fatih, adaya bu toprak için önem veriyordu..
1455-1467 arası yani Fatih döneminde istanbulda 2 adet Veba salgını olmuş...

Frenklerin ise 'terra sigillata' ya da 'terra Lemnia' dedikleri bu çamur, yılın Hristiyanlarca kutsal sayılan bir günü özel törenlerle çıkarılıyor, küçük tabletler seklinde yuvarlatılıp üzerlerine mühür basıldıktan sonra Avrupa'nın çeşitli yerlerine gönderiliyormuş.

Bu Limni’deki toprak olayı mineraloji bilimiyle birleştirilerek,kimya,metaller,Ametaller yani kısacası topraklar ve Metaller’ ile konu birleştirilebilir sanıyorum.
Ya da , asitler, bazlar ve tuzlar ile...Doğa bilimi..
kimya ve mineralojiyle birçok yönden ilişkilidir.Yani burada bir Bileşik cisim (ecsâm-ı mürekkeb) mevcuttur.
Kimya ve jeolojide bilinmesi gereken doğal güçler (kuvâ-yı tabî‘iye) mevcuttur.
Ya da kimyasal  ilgi (münâsebet-i kimyeviye) adında bir güç..
(kuvve-i câzibe-i kimyeviye) de denilen kimyasal ilgi (münâsebet-i kimyeviye) adında bir güç olabilir..
Bu güç kimya biliminin gerçek temelidir çünkü...
Öte yandan kimyasal bir ilişki (münâsebât-ı kimyeviye)
Peki bu Limni adasından çıkartılan toprak kana karıştığı zaman ne oluyor?
kuvve-i câzibe-i kimyeviye-i müreccihe...
Mesela İrlanda Adası’nda bulunan bir bakır madeni ocağında, işçilerin, iş
sonunda, topluca bıraktıkları demir küreklerin, yakındaki bakır damarı nedeniyle üzerlerinin
bakır kaplı olduğu fark edilmiştir. Bunun üzerine söz konusu yere konulan beş yüz ton
(tonela) demirin bir sene sonra tümüyle bakır olduğu görülmüştür. Bunun nedeni, anılan
damarda bakırın saf halde değil sülfat asidi (hâmız-ı kibrît) denilen zaç yağıyla su içinde
çözünük (mahlûl) bir bileşik olarak bulunmasıdır. Bu asidin demirle kimyasal ilgisi bakırdan
fazla olduğundan bakırı bırakarak demirle bileşik oluşturmayı tercih etmiş yani esas şekliyle
ortaya çıkarken demir de sıvıda (mâyi‘) çözünerek bakırın yerine geçmiştir.
Eski bilginlerin metal anlayışları, metalleri bileşik zannederek özelliklerini karışım halinde oldukları diğer maddelere ait atfetmişler...
Bildikleri metaller de cıva (zîbak), bakır (nuhâs), demir (hadîd), kalay, kurşun (usrub), gümüş
(fıdda) ve altın (zeheb) olmak üzere yedi taneydi. Ayrıca metallerin esasını altın olarak kabul
ettiklerinden ilk beşini son ikisine dönüştürmeye çalışmışlar ve bu çabalarına kimya bilimi
(‘ilm-i kimyâ) adını vermişler.

Altın, gümüş ve cıva, çok eskiden beri bilinen madenlerdir. Eski bilginlerce madenlerin kralı (meliku’l-ma‘âdin)
olarak nitelenen altın ile başlar.
Hakkında bilgi verilen ikinci metal, Gümüştür.
İçine civa konmuş kezzabagümüş ilave edilse, bu asidin içinde çözünen gümüş, demet demet olur ve ağaç şekline dönüşür. Kimyacılar buna Diana Taşı (Hacer-i Diyana) derler.

Doğada saf gümüş ilk jeolojik oluşumlardaki  taşlar arasında küp, sekizgen biçimlerde bulunmuş..

Tıbbi terra sigillata


Metaller ve kan arasındaki konular için Blog’daki diğer yazılarıma bakınız. :)

Think Tank
@Kaburgaadam

Yorumlar