FELİNE IRKI MİYAVVV

FELİNE IRKI MİYAVVV

Aklıma nereden geldi gece gece Feline'ler?
Benim bir kedim var ev kedisi değil ama bahçe kedisi,eve girmez hiç,
kapıyı açık bırak yine de girmez.Kapının önünde yaz kış-kar fırtına demez oturur içeriyi seyreder.
Şu anda beni seyrediyor bunu yazarken hatta!!
İsmi ''Şaşı', çünkü gözleri şaşıdır.Dişi bir kedidir.Bahçeye başka kedi yaklaştırmaz,
benim bahçem onun bahçesidir.O alanı korur.Giren başka kedilere 'tısslar'.
Laf dinler,otur dersin oturur,git dersin gider.
Peki bu kedi yıllardır neden kapımdadır?

Şopar ya da kıpti,ya da ingilizcesi copt ya da coptic,ya da gitano,ya da egipto bizim deyimimizle Çingeneler...ya da yunancası Aigyptios!

Mısırın yerli halkı kopt kavmi..eski mısırlılara verilen ad.Mısır'ın Arap olmayan yerli halkı.
Ortaçağda Avrupa'ya mısırdan gelenler...Veba salgınında hayatta kalanlar...!

Osmanlıda cellatların Koptiklerden özellikle seçilmesi...Koptiklerin Osmanlıda ayrı mezarlıklarda defnedilmesi...

Çingenelerin Feline ırkı ile anılması?

Şimdi bu konuda biraz Aytunç Altındal'dan bazı şeyler alıntılıyayım,Altındal bu konuyu da yazmış tabiki,yazmadığı şey yok gibi..:)

Doğu Kilisesi ile Roma'daki Kilise arasında bir kopuş oldu ve bunlardan biri Katolik Kilisesi diğeri de Ortodoks Kilisesi olarak anılır oldular. Bu kopuş 900 yıl kadar sürdü,

İşte bu kopuş döneminde Konstantiniye'de Mikhail Psellus adlı çok ilginç bir din adamı ve bilgin Ortodoks Kilisesi'nin en üst düzey yöneticilerinden biri olarak görev yapıyordu. 
Psellus antik çağ literatürüne aşina bir adamdı ve Kilise'nin katı kurallarına da pek aldırış etmiyordu. Bugünkü Aya Sofya Cami-Müzesi'ndeki çalışma ofisini genişlettirdi ve buraya gözlerden gizli bir giriş yaptırarak ayrı bir bölüm açtırdı. İşte bu bölümde Psellus kendisine emanet edilen ve Roma Kilisesi için çok zararlı ve tehlikeli addedilen elyazması bir kitabı Grekçeye çevirtti. 
Bu kitap Psellus'a Urfa'nın Harran bölgesindeki eski bir Pagan ailesinin aracılığıyla ulaştırılmıştı ve Psellus bu elyazmalarının toplamına bir ad koymuştu: HERMETICUM.

Sözün burasında Harran'dan söz etmemek haksızlık olur.
Birinci yüzyıldan itibaren Harran, ünlü İskenderiye kütüphanesinin yakılması sırasında buradan kaçırılan binlerce elyazması esere ev sahipliği yapıyordu. Bu elyazmaları Kadim Mısır'dan
ve Mezopotamya'daki Antik Krallıklar'dan elde kalmış olan eşsiz belgelerden ve Hermetizm, Büyü, Sihir, Tılsım ve Mantic dallara ait çalışmalardan oluşmuştu.

İşte Harran'dan getirilerek Psellus'a gizlice iletilen bu belgelerin arasındaki en esrarengiz
metinler daha sonra Hermeticum adıyla anılacak olan bu elyazmalarıydı.
Psellus gizli çeviri odasında sadece Hermeticum'u değil, kendi yetiştirdiği öğrencileriyle birlikte yine Kilise tarafından yasaklanmış olan Plato'nun, Proclus'un ve Plotonius'un eserlerini de Grekçeye kazandırdı. Hermetik öğretiler ilk kez Psellus'un gayretiyle Batı dünyasına giriş yaptı.

Psellus'un gizli çeviri odasını kurduğu yıllarda Konstantiniye'nin surlarının dibinde yoksul fakat kendilerince çok mutlu ama Hıristiyanlardan çok farklı yaşam sürdüren bir topluluk vardı. Bunlar, çok şaşırtıcıdır ki, Harran'dan Psellus'a iletilen ve yaklaşık iki bin yıllık elyazmalarında betimlenmiş olan formüllere göre Tılsım ve Muskalar yazabiliyorlar ve garip bir dil kullanarak nazara, büyüye ve sihire karşı dualar okuyorlardı. 
Bugün adı çok duyulmuş ve sosyete kadınlarının binlerce objeyle dolu küçük çantalarında her el atışta bulabildikleri tek deste olan Tarot Kartları'nın özgün resimlerine bakarak Baht okuyorlardı.
Bu topluluk Zingari/Gyros adıyla biliniyordu ve aslen Kadim Mısır'dan kalma Koptik bir halktı ve Konstantiniye'de yaşayan en eski topluluklardan biriydi. 
Psellus bu garip toplulukla ilişki içindeydi ve kendisine iletilen metinlerdeki KOPT dilinde yazılmış
olan bölümlerde geçen birçok kavramı onların sayesinde Grekçeye aktarabilmişti. Zingari-Kopt topluluğu Psellus'un Hermes diye çevirdiği kelimeyi HÜRMÜZ (Ourmuz) olarak biliyordu
ve onlara göre Doğa ve tüm Evren Hürmüz sayesinde Canlılık kazanmıştı. Zingari/Gyros kadınları Konstantiniye'de baştan aşağıya siyah çarşaflara dolanmış olarak dolaşıyorlardı. 
Onlara göre SİYAH, onların koparılarak sürgün edildikleri ülkelerinin
toprağının rengiydi ve bu ülke de Mısır'dı. Onlara göre İncil'in Eski Ahit bölümünde anlatılan Gehon Nehri, Batılıların Nil diye adlandırdıkları su akıntısıydı. Gehon'un getirdiği alüvyonlar da
kara (siyah) renkliydi. Koptlar bu nedenle kadınlarının baştan aşağıya siyah çarşafla dolaşmalarını ve daima anayurtlarını evlatlarına anımsatmayı gelenek haline getirmişlerdi. Bu siyah rengin
diğer bir anlamı da Hürmüz'ü sembolize ediyor olmasıydı. Çünkü Hürmüz Evren' in RUHU idi ve Gündüzleri (Aydınlığı) doğuran Karanlık'tı. Bu nedenledir ki Hermetizm'in gerçek anlamı,
EVRENE CAN VEREN, ONU HAREKETE GEÇİREN RUH (Spirit) ve bu göze görünmeyen Ruha duyulan İnanç ve bağlılıktır. Hermes, Toprağın Ruhu (Hermetik öğretilere göre renkler ruhları gösterir sembolik olarak, Gökkuşağı Evren' in gizemli renklerini insanlara tanıştırır) ve tüm sırların bilicisi ve koruyucusudur. Hermes, sırlarını, Kara Toprak'ta saklar ve bunları özenle seçtiği insanoğullarına aktarır.Bu nedenle de Hermetizm tamamen Seçkinci bir öğretidir.-ALTINDAL-
------------------------
Şimdi Feline'ye geri dönelim..Kedilere..
Feline, aktarılacak olan bilgileri aktaran organik vericiler...
Feline ırkı, Aslan insan ırkı..Tüm kedi ırkı....
Lyran Feline lion peole race denilen ırk...
Bilgileri yukarı aktarma görevi kedilerde yani...ya da Akaşik Recorder...kayıt cihazı kediler.

Aslanların öncelikle ormanların kralı olması onların öldürülmesini engellemek içindi.
Bu bilginin aktarımının sağlanması için gerekli idi.
Kedilere 3.boyut ile 6. Boyut arasında iletişim sağlanması görevi verilmesi gibi....
Kral ve Kraliçelerinin yanlarında tuttukları kediler...
Antik Mısırda Firavunların kediler aracılığı ile Felinelerden rehberlik alması.

Nil vadisinde tarım yaparak yaşayan insanlar, ürünlerini depoladıkları ambarları haşere ve fare basınca kedilerin fareleri yakaladığını fark ettiler. İşte, kedilerin Mısır’da kutsallaşmaya başlaması bu tarihlerde oldu. Ambarlar doldukça fare nüfusu da arttı. Bunun üzerine Firavun devreye girdi ve kedileri korunması için üstün yaratıklar ilan etti.
Şimdi kedinin fareyi tutması...
Farenin Veba taşıması...
Çingenelerin Avrupa'daki Veba salgınından kurtulmasını birleştirirsiniz....

Kedilerin Firavunla ilgisi ise; kedilerin tarihe ve mitolojiye konu olmalarının tek nedeni fare ve haşere yakalamadaki becerileri değil tabiki..
Bütün kediler Firavunun olduğu için kediyi incitmek ya da öldürmek çok büyük suç sayılırdı. Kedi öldürenlerse idam edilirdi. Ev yansa önce kedi kurtarılırdı çünkü insanlar sadece insandı, ama kediler firavunlar gibi Yarı Tanrı’ydılar. Kedi eceliyle öldüğünde öteki dünyada birlikte olabilmek için hemen mumyalanırdı.
İnanışa göre, kedi miyavladıkça evin içi Tanrıçanın insanlara hediyesi sayılan neşeyle dolarmış. 

Mısırda Tanrıça Bastet’in Temsilcisi Kediler, kedilerin erkeğe oranla kadınlara daha yakın olması. Kedi Tanrıça Bastet, dişiliğin simgesi olması...
Vamp kadın olma içgüdüsü,Mankenlerin podyumda Cat Walk yürüyüşü,Cat woman filmi,
Kadınının bir kedinin yürüyüşüyle salınarak yürümesi... Tesadüf sayılamaz...

Bunlar kedilerin günlük hayatın vazgeçilmez birer parçaları oldukları altın günleriydi. Avrupa’da Hristiyanlık öncesinde kedi kafalı Tanrıça Freya için törenler düzenlenirdi. Freya’nın günü – Friday (Cuma günü),o dönemde kutsal gündü. Tek Tanrılı bir din olan Hristiyanlığın kabulüyle Tanrıça Freya şeytan ilan edildi, kedi lanetlendi ve Freya’nın günü olan (Friday) Cuma günleri de “Black Sabbath” oldu.

Nereden girdik nereden çıktık...

Ortaçağ’da, Kilise, çevresine bir sürü erkek kedi toplayan dişi kedinin “Şehvetli” cinsel davranışları Tanrıya uygun olmayan davranışlar olarak yorumlandı. Şeytana yakışır biçimde çiftleşen kediler ve kedi besleyen kadınlar cezalandırılıp acımasızca yakıldılar. Kilise, insanları, kedilerin şeytan tarafından cadılara cin olarak verildiği ve büyü işlerinde yardım ettiğine inandırdı.

Hastalık bulaştıran, ambarlardaki yiyecekleri bitiren kara fareler, kediler tarafından yok edildi ve insanlar kedileri öldürmekten vazgeçtiler. Rönesans döneminde kediler toplumda yine saygın bir yere sahip oldular. Victoria dönemi, kediyi sadece yararlı bir ev hayvanı olarak değil, güzellik sembolü olarak da yüceltti.

Sokakta kağıt toplayıcısı Çingene vatandaşlara,sokak köpeklerinin sürekli havlaması ise 
onların Feline ırkını temsil ediyor olması olabilir mi?





Think Tank
@Kaburgaadam








Yorumlar

Yorum Gönder