Abraham'ın kaderi ve Anunnaki tanrısı Marduk'un kaderi Harran adlı bir yerde birleşti .

 Abraham'ın kaderi ve Anunnaki tanrısı Marduk'un kaderi Harran adlı bir yerde birleşti .

 " Vatikan Şehri " için kullanılan isim aslinda sümer'in Nippur'u idi!!,
Orijinal Sümer adı NI.IBRU , " Muhteşem Geçiş Yeri'nin Akadca tercümesidir .
Abram ve Mukaddes Kitapta İbraniler olarak adlandırılan onun soyundan gelenler , kendilerini " İbru " , yani Nippurlular olarak tanımlayan bir aileye mensuptu . Bu , Terah'ın önce Nippur'da bir rahip olduğunu , sonra Ur'a ve son olarak da ailesini de alarak Harran'a taşındığını gösterir . İncil , Sümer ve Mısır kronolojilerini senkronize ederek ( Tanrıların ve insanların Savaşlarında ayrıntılı olarak anlatıldığı gibi )....


" Kralların Savaşı ” onu uluslararası olayların merkezinde gösterdi.
 . MÖ 2048'de tektanrıcılığın kurucusu Abraham'ın kaderi ve Anunnaki tanrısı Marduk'un kaderi Harran adlı bir yerde birleşti . Harran - " Kervanhane " - çok eski zamanlardan beri Hatti'de ( Hititlerin ülkesi ) önemli bir ticaret merkeziydi . Büyük uluslararası ticaret ve askeri kara yollarının kavşağında bulunuyordu . Fırat Nehri'nin baş sularında yer alan şehir , aynı zamanda Ur'un aşağısına kadar nehir taşımacılığı için bir merkezdi . Nehrin kolları , Balih ve Habur nehirleri tarafından sulanan verimli çayırlarla çevrili , bir koyun gütme merkeziydi ...Koyunlar burada güdülürdü.

MÖ 2096'da Abram 27 yaşındaydı . Neredeyse 30 yaşında , yetişkin bir adamdı . O yıl Shulgi , Sümer'in yeni kralı olarak atandıktan sonra , Abram , Terah ve genç Lut , Ur'dan alıp Harran'a yerleştiler .
Bu operasyon neyi amaçlıyordu?
Amaç Marduk'a karşı koymaktı .
 Ur - Nammu'nun ölümü üzerine , Marduk'un varisi Nabu , Enlil karşıtı propaganda sahasında bahsi yükselişe geçti . Sina'dan Doğu Akdeniz'in şehirlerine ve adalarına kadar...


YARATILIŞ 12 : 1 şöyle diyor : " RAB İbrahim'e dedi : Kendi diyarından , akrabalarından ve babanın evinden sana göstereceğim diyara git . " Sümer kayıtlarında bu talimat , Nannar - Sin tarafından şimdi 75 yaşında olan Abraham'a neden tanrı Sin tarafından Sümer'den ayrılması talimatı verildi ? Neden o?
 Abraham,Enlilcilerin o günün en büyük askeri generali olduğu düşünülürse , Marduk'a karşı çıkmadı ? Cevap , Enlil'in kurnazlığıyla ilgili olmalı ki ,  Enkites bu operasyonu okuyamadı . Enlilciler , Harran'ı ele geçirmesi için Marduk'a yardım edilmesi gerektiğine karar vermişlerdi . O zaman Harran'a vardığında Enlilcilerin limanını ele geçirecekleri anlamına geliyordu . Aslında , Enlil'in korktuğu şey zaten ortadaydı . Mısır'da yerleşik olan Marduk , Shulgi'nin Sümer'i Sümer - Akad'ın geri kalanından ayırdığını fark ettiğinde , Harran'ı işgal etmek için zaman kaybetmedi . Yıl MÖ 1948 idi . Harran , uluslararası bir ticaret kavşağı olmasının yanı sıra Sümer - Akad'a açılan bir kapı olması nedeniyle hem askeri hem de ekonomik açıdan önemliydi . Bu olay Mukaddes Kitapta  YARATILIŞ 12 : 1 'de ima edildi.

148 yaşında olan Terah , Kudüs'ün Rahip - Kral veya Melkizedek olarak atandı . O , Kudüs'te ve çevresinde ( gelecekte Judah veya Judea olarak bilinecekti ) Enlil yanlısı bir dine canlanma getirecek ve Nabu güçlerinin Mission Control'ün bulunduğu şehri kuşatmamasını sağlayacaktı .
 İbraniler 5:10 İsa'nın " Melchizdedek'in emriyle " Başkâhin ( ve dolayısıyla Kral Davud'un soyundan gelen soylu soyundan olduğu için Kâhin - Kral ) olarak atanmasından bahsederken , burada atıfta bulunulan kişi Terah'tır . Üçüncüsü , İbrahim'e yeni ve acil bir görev verildi . Kendisini kuzey Mısır'a sevk edeceklerdi.

Yani mısır günleri başlıyordu!




Devam edelim;
Doğu Kilisesi ile Roma'daki Kilise arasında
bir kopuş oldu ve bunlardan biri Katolik Kilisesi diğeri de Ortodoks Kilisesi olarak anılır oldular. Bu kopuş 900 yıl kadar sürdü,
şimdilerde iki kilise gerçekte Kardeş olduklarını öne sürüyorlar.
İşte bu kopuş döneminde Konstantiniye'de Mikhail Psellus adlı çok ilginç bir din adamı ve bilgin Ortodoks Kilisesi'nin en üst
düzey yöneticilerinden biri olarak görev yapıyordu. Psellus antik çağ literatürüne aşina bir adamdı ve Kilise'nin katı kurallarına da
pek aldırış etmiyordu. Bugünkü Aya Sofya'da çalışma ofisini genişlettirdi ve buraya gözlerden gizli bir giriş yaptırarak ayrı bir bölüm açtırdı. İşte bu bölümde Psellus kendisine emanet edilen ve Roma Kilisesi için çok zararlı ve tehlikeli addedilen elyazması bir kitabı Grekçeye çevirtti. Bu kitap Psellus'a Urfa'nın Harran bölgesindeki eski bir Pagan ailesinin
aracılığıyla ulaştırılmıştı ve Psellus bu elyazmalarının toplamına bir ad koymuştu: HERMETICUM.
-A.A.Bir Türk Casusunun Mektupları-

Harran, ünlü İskenderiye kütüphanesinin yakılması sırasında buradan kaçırılan binlerce elyazması esere ev sahipliği yapıyordu. Bu elyazmaları Kadim Mısır'dan ve Mezopotamya'daki Antik Krallıklar'dan elde kalmış olan eşsiz belgelerden ve Hermetizm, Büyü, Sihir, Tılsım ve Mantic dallara ait çalışmalardan oluşmuştu. Kilise bu bilgi ve belgelere şiddetle karşıydı çünkü bin yıldır insanlara yalan söyleyerek kendi uydurdukları bir dinin savunulabilmesi ancak bu bilgi ve belgelerin ortaya çıkmamasıyla sağlanabilirdi. İşte Harran'dan getirilerek
Psellus'a gizlice iletilen bu belgelerin arasındaki en esrarengiz metinler daha sonra Hermeticum adıyla anılacak olan bu elyazmalarıydı.
Psellus gizli çeviri odasında sadece Hermeticum'u değil,
kendi yetiştirdiği öğrencileriyle birlikte yine Kilise tarafından yasaklanmış olan Plato'nun, Proclus'un ve Plotonius'un eserlerini de Grekçeye kazandırdı. Hermetik öğretiler ilk kez Psellus'un gayretiyle Batı dünyasına giriş yaptı. XI. yüzyılın ortalarından itibaren (1040'lardan sonra) ilkin
Konstantiniye'de sonra da yavaş yavaş Anadolu'da ve Ege'de, sonra Balkanlar'da ve İtalya'da, en sonra da (13. yüzyıl) Güney ve
Doğu Fransa'da Hermetik-Ezoterik öğretiler yayılmaya ve taraftarlar bulmaya başladılar.
İlginçtir ki, Psellus'un gizli çeviri odasını kurduğu yıllarda Konstantiniye'nin surlarının dibinde yoksul fakat kendilerince
çok mutlu ama Hıristiyanlardan çok farklı yaşam sürdüren bir topluluk vardı. Bunlar, çok şaşırtıcıdır ki, Harran'dan Psellus'a
iletilen ve yaklaşık iki bin yıllık elyaznıalarında betimlenmiş olan formüllere göre Tılsım ve Muskalar yazabiliyorlar ve garip bir dil
kullanarak nazara, büyüye ve sihire karşı dualar okuyorlardı.
 Bugün adı çok duyulmuş ve sosyete kadınlarının binlerce objeyle
dolu küçük çantalarında her el atışta bulabildikleri tek deste olan
Tarot Kartları'nın özgün resimlerine bakarak Baht okuyorlardı.
Bu topluluk Zingari/Gyros adıyla biliniyordu ve aslen Kadim Mısır'dan kalma Koptik bir halktı ve Konstantiniye'de yaşayan
en eski topluluklardan biriydi. Psellus bu garip toplulukla ilişki içindeydi ve kendisine iletilen metinlerdeki KOPT dilinde yazılmış olan bölümlerde geçen birçok kavramı onların sayesinde Grekçeye aktarabilmişti. Zingari-Kopt topluluğu Psellus'un "Hermes" diye çevirdiği kelimeyi HÜRMÜZ (Ourmuz) olarak biliyordu ve onlara göre Doğa ve tüm Evren Hürmüz sayesinde Canlılık kazanmıştı. Zingari/Gyros kadınları Konstantiniye'de baştan aşağıya siyah çarşaflara dolanmış olarak dolaşıyorlardı. Onlara göre SİYAH, onların koparılarak sürgün edildikleri ülkelerinin toprağının rengiydi ve bu ülke de Mısır'dı...
A.altindal
Psellus, Ayasofya'daki bu ofisi, Harrandan getirilen yazmalar...;
Neden Ayasofya?
Ayasofya;
 " Aya " kelimesi Türkçeleştirilmiş bir takıdır . Hıristiyanlık'ta " Aziz " anlamına gelen " Saint " karşılığı olarak kullanılır .
Sophia= wisdom=bilgelik!
Önemli olan " Sofya " ( Sophia ) kavramıdır . Bu kavramın Hıristiyan ilahiyatında , ( Yahudi ve İslamiyet için de olduğu gibi ) çok önemli bir yeri vardır . Sophia , en kestirme deyişle " Bilgi ve Hikmet " demektir . Ve Hıristiyanlık'ta " Bilgi ve Hikmet " Tanrı'nın kendisini açıklamak için " Yanında " bulundurduğu " Dişi Güçtür . " Yani ; Hıristiyanlık'ta Sofya kavramı " Dişilik " ifade eden " Hikmet " tir . Kutsal Kitap'ta " Sofya " bizim tahmin edemeyeceğimiz kadar önemli yer tutar , rol oynar . Daha önce Mısır'da da benzer bir kavram vardı . Sofya Kutsal Kitap'ta şöyle geçer : " Yeryüzünün başlamasından önce , ilk olarak , BEN yaratılmıştım . Ve Tanrı yeryüzünün kurumlarını işaretlendirirken ben ( Sofya ) onun ya nıbaşındaydım , tıpkı bir usta - işçi gibi . " ( Proverb , Ch . 8 V. 22-31 ) Hıristiyanlık'ta , özel olarak da Ortodoksluk'ta " Sofya " gibi 4. Evangil , Johanna İncili'nde yer alan " Fiil " kavramı da çok önemlidir . Tüm Ortodoksluk işte bu iki kavrama dayanır denilse yeridir . ( Fiil , Verb , Ke lam olarak da okunabilir ) . Fiil / Kelam Erkek , Sofya Dişi'dir . Ama ön ce " Kelam " vardır . Ve Fiil / Kelam Ortodoks inancına göre , Tanrı'nın ta kendisidir . Sofya da onun ( Kelam'ın ) kendisini dışa vurumudur . Şimdi bir de yakın geçmişe bir göz atalım . İstanbul -ki , her zaman Kostantinopolis olarak geçer- sadece Ayasofya nedeniyle " Kutsal Şehir " ( Roma ) statüsündedir . 1919'da ise İstanbul'un , " Uluslararası Dev let " ( şehir değil ) statüsüne getirilmesi başta ABD olmak üzere , İngilte re , Fransa ve İtalya tarafından " Resmen " hazırlanmıştı . Bu " İstihbarat Raporu " gizli olarak hazırlanmış ve tüm ilgili Devlet başkanları ve ola ğanüstü Büyükelçilere iletilmişti . ( Kaynak : Yale Üni . Mendell House : Arc . Dr. 29 , 20. Jan. 21 , 1919 Türkiye'de ABD Mandası , Dr. Mine Erol , 1972 ayrıca belirtilmiştir . ) Bu istihbarat raporunda İstanbul'un ve tüm Hıristiyan kurumlarının " Uluslararası Devlet " haline getirilmesi kararlaştırılmıştır . Bu Uluslararası Devlet , çok önemlidir ki , bugün Birleşmiş Milletler diye bilinen o günkü " Cemiyet - i Akvam " ın gözetimine verilecekti , rapora göre . Ek olarak Bursa da bu yeni " Devlet " e bağlanacaktı...
-A.Altindal kitabından-

Bu siyah rengin diğer bir anlamı da Hürmüz'ü sembolize ediyor olmasıydı. Çünkü Hürmüz Evren' in RUHU idi ve Gündüzleri (Aydınlığı) do-
ğuran Karanlık'tı. Bu nedenledir ki Hermetizm'in gerçek anlamı, EVRENE CAN VEREN, ONU HAREKETE GEÇİREN
RUH (Spirit) ve bu göze görünmeyen Ruha duyulan İnanç ve bağlılıktır. Hermes, Toprağın Ruhu (Hermetik öğretilere göre
renkler ruhları gösterir sembolik olarak, Gökkuşağı Evren' in gizemli renklerini insanlara tanıştırır) ve tüm sırların bilicisi ve koruyucusudur. Hermes, sırlarını, Kara Toprak'ta saklar ve bunları
özenle seçtiği insanoğullarına aktarır.
 Bu nedenle de Hermetizm tamamen Seçkinci bir öğretidir, Hermetizm Avam'ın (Halkın) anlayabileceği bir öğreti değildir. Evrende (Celestial) Yüce Ruh'un bilgi hazinesindeki sırlar, O'nun tarafından Arz'a (Yeryüzüne) indirilmiştir ve bu sırlar Yııkarda nasıl işliyorlarsa Aşağıda da (yeryüzünde) öyle işlerler -ama sadece bu Gizlenmiş ve Ken-
disini-Saklayan-Sırlara (Sırr-ı Hafı) ulaşabilmek yetkisine sahip olanlar için. Bu nedenledir ki, Hermetizm tamamen İnisyatik bir
öğretidir. Usta veya Büyükler tarafından İnisye edilmemiş olan hiç kimse bu sırlara vakıf olamaz...
A.A.Bir türk casusun mektupları.

Doğu Roma İmparatorluğu'nda, Konstantiniye'nin fethine
kadar olan dönemde yaşayan daha birçok topluluk vardı. Bunların kendilerine özgü gelenekleri ve töreleri vardı. Birbirleriyle karışmazlar fakat ortak düşmanlara karşı birlikte savaş eder birlikte yener veya yenilirlerdi. 1204 yılında başlayan IV. Haçlı
Seferi, Papalık tarafından Müslümanlara karşı· değil, artan Hermetik-Ezoterik akımlar nedeniyle Roma Kilisesi tarafından
nerdeyse Heretik ilan edilen Doğu Roma'yı
sonlandırmak için düzenlenmişti. Öyle de oldu. Kutsal topraklardaki Müslümanları yok etmek arzusunda olduklarını söyleyerek Konstantiniye yakınlarına kadar hiçbir direniş görmeden ve
desteklenerek gelen Haçlı Ordusu, Bizans'ın hiç beklemediği bir anda kenti kuşattı ve daha sonra da yağmaladı. Doğu Roma'nın
hükmi şahsiyetine son verdi ve burada ROMAYA-AİT olan anlamında ROMANIA Devleti'ni kurdu. İmparator ve Hanedanı
kaçarak Trabzon'a sığındılar ve yaklaşık 90 yıl kadar sonra bu çapulcu, yağmacı ve tecavüzcü Haçlı sürüsünü yenerek yeniden
kentin sahibi oldular. Nedir ki Haçlılar Konstantiniye'den başlayarak İmparatorluk toprakları içinde değerli saydıkları ne buldularsa bunları İtalya ve Fransa'ya kaçırmışlardı. Örneğin ünlü
Noel Baba'nın (Santa Klaus) Demre'deki mezarı da olduğu gibi çalınarak İtalya'nın Bari kentine kaçırılmıştı.


Haçlılar tarafından kaçırılan binlerce elyazması eser arasında Hermetik öğretilerin yer aldığı Grekçe Hermeticum da vardı. Bu hırsızlığın sonucunda Roma Kilisesi Hermetizm'in üstündeki baskı ve yasakları katlayarak çoğalttı. Bu konuları öğrenmiş ve Hermeticum çevirilerini okumuş olan bilgin kişileri yok ettirdi ve tarihe Kilise Terörü diye geçen büyük kıyımlar yaptı ve yaptırdı.
Kilise'nin terörüne uğrayan ve Gizli İlimler konusunda Kadim Mısır geleneğini bilen topluluklar arasından ikisi konumuz içine
girmektedir. Bunlar yaklaşık 9. yüzyıldan bu yana Konstantiniye ve çevresinde -bu çevreye İstinpolin deniliyordu, bu kelime İstanbul'a dönüştü- yaşayan ve tamamen kendi gelenek ve göreneklerine göre düzenlenmiş İnanç-Sistemlerine sahip olan Bahritler ve Sigunei (Seguneyler) diye tanınıyorlardı.

A.A.Bir Türk casusun mektupları kitabindan..
--------------
Şimdi başka bir açıdan buradan devam edelim konuya,ilgilenenler devam etsinler;

https://www.rehbername.com/rehberce/harranilik-nedir-harraniler-neye-inanirlar



Ben sadece bir araştırmacıyım.
Derlemelerim araşrırmalar uzerinedir.
Olayları,tarihi,mitolojiyi Birleştirmek size kalmış..😃













Yorumlar